EDA NUR IŞIKSAL

Tarih: 13.11.2020 10:55

10 Kasım evet Türk tarihinin en siyah günü…

Facebook Twitter Linked-in

… Ülkemizde güneşin bugün ben sönüyorum sizlere ise kocaman bir ülke ve yıllarca dinmeyecek bir yas bırakıyorum dediği tarih. Öyle bir güneş ki gittiğinde dahi ışığı bir millete yeten onlar için her yolu aydınlatan bir mucize adeta… Mustafa Kemal Atatürk tüm dünyanın tanıyıp sahip olmak isteyeceği fakat Türkiye Cumhuriyeti´ni kurmuş ve ona lider olarak milletimi, bayrağımı, dilimi bana bizlere sunan bir önder olmuştur. Bugün onun ölüm yıldönümü. Bu öyle bir sarsıntı ki bizler için kalbimizde ruhumuzda öyle bir yere sahip ki onu hala aramızda görüyoruz. Biz Türk gençleri olarak attığımız adımlarda aldığımız kararlarda sanki o bunların hepsini biliyor ve izliyormuşçasına zihnimizde ona onaylatıyor, yolumuzu aydınlatmasını izliyor ve Türkiye Cumhuriyet´ini daha ileri bir uygarlığa ulaştırmak adına çabalıyoruz. Evet şu an çoğul konuşuyorum bu ülkedeki tüm gençleri kast ediyorum çünkü biliyorum ki biz onun evlatlarıyız onun ruhuna sahip bayrağına toprağına sahip çıkacak belki bir umut bizleri görüyorsa onu gülümsetecek bireyler olduğumuza inanıyorum. Kaçımız bunu yaşıyor bilmiyorum ama sizlerle bir sırrımı paylaşmak istiyorum: Bazen herkes gibi bende hatalar yapıyorum ve o hataları yaptığımı fark ettiğim zamanlarda sabah kalktığımda gözüme bir Atatürk fotoğrafı takılıyor. Ona korkarak bakıyorum af dilercesine sana layık olamadım dercesine… Belki tuhaf ama o günlerde kaşları çatık bana bakıyor. O sabahlarda içimden sürekli ondan özür diliyor ertesi sabah bana bir tebessümünü hissetmek için tüm gün ona layık bir genç bir insan olmak için çabalıyorum. Sanırım başarıyorum da çünkü onun tebessümünü hissediyorum. İşte o böylesine içimizde olan bizi hiç yalnız bırakmayan ve hepimize bu gücü veren ölümsüz bir lider. Masamda da yazılıdır bir sözü: “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!” der. Bugün özgür ve bağımsız bir Türk kızı olarak Atamın bu sözünü şöyle yorumluyorum o benim karakterim dediği bu iki sözcüğü öylesine hissederek söylüyordu ki sadece kendi değil bir milletin karakterini böyle yarattı. Bizim için savaştı, bizim için yaşadı, bizim için düşündü hayal etti ve en önemlisi o bizim için başardı. Dolmabahçe sarayında hasta yatağında yatarken bahçesine gelip bayramını kutlamak isteyen gençlere el sallarken camın ardından yarattığı bu ruhu bu bütünlüğü bizlere emanet ettiğini o an sadece sözleriyle değil eminim ki tüm ruhu bedeni o büyülü mavi gözleriyle anlatıyordu bizlere. Kendinize hiç sordunuz mu o gün o bahçede olsaydım diye onu görüp gözlerindeki o gücün yanında bizlere bu ülkeyi emanet edişinin canlı şahidi olmayı. Ben ettim o gün onu canlı olarak görmedim belki ama gözlerimi kapattığımda gözlerini görüyor ve bizlere hiç sönmemesini isteği o ışığı emanet edişini izliyorum.

Her izlediğimde yaşlar dökülüyor gözlerimden ve her seferinde kendime bir söz veriyorum o gün o bahçedeymişçesine ellerimde onun bana emanetini tutuyorum ve ona sahip çıkmak için savaşıyorum.

Şimdi sizlerden ise bir şey istiyorum gözlerinizi kapatın ve Dolmabahçe sarayının bahçesindeki bayram sabahından 10 Kasım 9.05 e kadar her şeyi izleyin ve sanırım sonrası sizlere vicdanıza kalacaktır.

Hergün önünden geçtiğiniz Atatürk büstünde bir tebbessüm yaratmak ya da öylesine yaşamak. Yürüdüğün yoldaki fedakarlıkları hayatları görüp benliğine atana ninene dedene sahip çıkmak yada çıkmamak… Unutmayın ki emanet ellerimizde ya onu parçalyıp bölüp yok edeceğiz yada her sabaha bir güneş daha doğmasını sağlayacağız…

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —